23 Aralık 2016 Cuma

KURTULUŞ SAVAŞI'INDA CEPHELER

A.KURTULUŞ SAVAŞI'NIN BAŞLAMASI ve CEPHELER



 I. Dünya Savaşı’nın sonunda imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması’yla Osmanlı Devleti kayıtsız şartsız teslim olmuş, fiilen sona ermişti. Anlaşma hükümlerinin uygulanmasıyla bir yandan ordularımız terhis edilmeye, ulaşım ve haberleşme araçlarına el konulmaya başlanmış diğer yandan da İtilaf Devletleri tek taraflı kararlarıyla vatan topraklarımızı işgale başlamışlardı.

Bu durum karşısında Türk halkı ise topyekûn harekete geçerek yurdumuzu işgalden kurtarmak için Mustafa Kemal’in önderliğinde Millî Mücadele’yi başlattı.





B. DOĞU CEPHESİ

 I. Dünya Savaşı’nın sonunda İtilaf Devletlerinin yenilen devletlere dikte ettirdikleri tek taraflı barış antlaşmalarına ilk karşı çıkan millet Türkler olmuştur. Bu karşı koyuşun ilk zaferi de Doğu Cephesi’nde gerçekleştirilmişir.


 Kâzım Karabekir komutasındaki Türk ordusu, Ermenilere karşı 28 Eylül 1920’de taarruza geçti. Türk ordusu 29 Eylülde Sarıkamış, 30 Ekimde Kars, 7 Kasımda Gümrü’yü ele geçirdi. Direnemeyeceklerini anlayan Ermeniler barış istediler.

 Büyük Millet Meclisinin uluslararası alanda kazandığı ilk askerî ve siyasi başarı Doğu Cephesi’nde Ermenilere karşı gerçekleşmiş oldu. Gümrü Antlaşması ile Kars ve çevresi kurtarılmış ve Ermeni Hükûmeti Sevr Antlaşması’nın geçersiz olduğunu kabul ederek Doğu Anadolu’daki her türlü isteklerinden vazgeçmiştir. Bu antlaşma ile Ermenistan TBMM Hükûmeti’ni tanıyan ilk devlet oldu. Ayrıca Misakımillî’yi gerçekleştirme yolunda ilk önemli adım atılmış oldu.





C.GÜNEY CEPHESİ


 Güney Anadolu’daki millî cepheler Mondros Ateşkes Anlaşması’nın İtilaf Devletleri tarafından tek taraflı ve haksız olarak yorumlanarak bu bölgedeki topraklarımızı işgal etmeleri sonucunda oluştu.
Mondros Ateşkes Anlaşması’nın imzalanmasından sonra güneyde Urfa, Antep ve Maraş İngilizler tarafından işgal edilirken Fransızlar da Adana ve dolaylarını işgal etmişlerdi. İngiltere ve Fransa 15 Eylül 1919’da yeni bir anlaşma yaparak Orta Doğu’yu manda yönetimi oluşturmak üzere aralarında paylaştılar. Bu anlaşma sonucunda İngiltere Maraş, Urfa ve Antep’i Fransa’ya devretti. Fransızlar devraldıkları bölgeleri ellerinde tutmak için Türklere karşı baskı ve zulümlerini artırdılar. Ermenilerin zulme varan davranışları bölge halkını harekete geçirdi. Bu haksız durum karşısında bölge halkı Adana, Urfa, Antep ve Maraş’ta Kuvayımilliye birlikleri kurarak direnişe geçtiler.

 İlk kurşun Hatay Dörtyol’da atılmıştır. "Sütçü İmam" Maraş’ta "Şahin Bey" Antep’te direniş göstermiş sivil kahramanlardır.



Ç. BATI CEPHESİ

 Millî Mücadele’de Anadolu’da pek çok cephede çarpışmalar olmuş ancak Türk milletinin kaderiyle çok yakından ilgili büyük savaşlar Batı Cephesi’nde özellikle düzenli ordunun kurulmasıyla başlamış ve en büyük askerî harekât bu cephede gerçekleşmiştir.


1.Düzenli Ordunun Kurulması



 I. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti'nin elinde kalan ordu, Mondros Ateşkes Anlaşması'yla terhis edilmişti. Yunan işgaline karşı çeşitli cephelerde Kuva-yi Milliye birlikleri direniş gösteriyor, ancak kesin bir sonuç elde edemiyordu. TBMM açıldıktan sonra, ülkede devlet otoritesinin kurulması ve düşmanın yurttan atılabilmesi için düzenli ordunun kurulması gerekliydi. TBMM açıldıktan bir süre sonra Mustafa Kemal'in çabalarıyla düzenli ordunun kurulmasına karar verildi.






2.İnönü Savaşı (6 - 10 Ocak 1921)



 Düzenli orduya katılmak istemeyen Çerkez Ethem, Albay İsmet Bey’in yönetimindeki Batı Cephesi Komutanlığı’nın emrine girmeyerek isyan etmişti.

 Çerkez Ethem ayaklanmasından faydalanan Yunanlılar 6 Ocak 1921’de Bursa ve Uşak’tan hareket ederek Eskişehir’e doğru yürüdüler. Yunanlıların amacı Eskişehir’i almak ve Ankara yönüne doğru ilerleyerek millî hareketi boğmaktı. Sevr Antlaşması’nı mutlaka uygulatmak isteyen İngilizlerin de isteği buydu. İlerleyen Yunanlılar 8 Ocakta Bilecik’i işgal ettiler.
Batı Cephesi komutanı İsmet Bey, Ethem’in üzerine yolladığı kuvvetlerin çoğunu geri çekerek Yunan saldırısının durdurulmasına öncelik verdi. İnönü mevkiine gelmiş olan Yunanlılarla 10 Ocakta çarpışma başladı.


 Türk ordusunun büyük fedakârlıklarla durdur- duğu düşman, 11 Ocakta daha ileri gidemeyeceğini anlayınca Bursa’ya doğru geri çekilmek zorunda kaldı. Bu zaferin kazanılmasında 61. Tümen Komutanı İzzettin Paşa’nın büyük payı oldu. Ardından İsmet Bey’in Çerkez Ethem üzerine gönderdiği birlikler de Ethem’in kuvvetlerini dağıttı. Ethem ve kardeşleri Yunanlılara sığınmak zorunda kaldılar.

a. Londra Konferansı (23 Şubat - 12 Mart 1921)

 İtilaf Devletlerinin amacı İstanbul Hükûmeti ile TBMM Hükûmeti delegeleri arasında anlaşmazlık çıkarmak ve bu ortamdan faydalanarak küçük değişiklikler yaptıkları Sevr Antlaşması’nı Türk heyetine kabul ettirmekti. Ama durum İtilaf Devletlerinin düşündüğü gibi olmadı. İstanbul Hükûmeti temsilcisi Tevfik Paşa konferansın başlangıcında “Söz milletin gerçek temsilcisi TBMM’nindir.” diyerek konuşma hakkını  TBMM temsilcisi  Dışişleri Bakanı Bekir Sami Bey’e bıraktı.


b.Teşkilatıesasiye’nin Kabulü (20 Ocak 1921)

 TBMM I. İnönü Zaferi’nin ardından ilk anayasasını yaparak kurucu bir meclis olduğunu gösterdi. Bu anayasa ile Türk tarihinde ilk kez egemenlik millete verilmiş oldu.


c. İstiklâl Marşı’nın Kabulü (12 Mart 1921)

 Bir milletin bağımsızlığının en önemli simgelerinden birisi millî marşıdır. Osmanlı Devleti zamanında bir millî marş yoktu. Oysa Batı’da milliyetçilik hareketleri gelişmeye başlayınca her millet kendi millî marşını yapmıştı. 23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılmasıyla yeni ve millî bir Türk Devleti kurulmuştu ve bu yeni Türk Devleti’nin de henüz bir millî marşı yoktu. Yunan ordusuna karşı I. İnönü Zaferi’nin kazanılması umutsuzlukları sona erdirerek millî duyguları en üst düzeye çıkarmıştı. Bu ortamda Türk milletinin bağımsızlığını, millî ve manevi duygularını ifade eden bir marşın yazılması düşünüldü.

 Millî Eğitim Bakanlığı, millî bir marş yazılması için 1921 yılı başlarında bir yarışma başlattı ve birinci olacak esere 500 lira ödül verileceğini açıkladı. O dönemde Osmanlı Devleti’nde yetişmiş birçok şair vardı. Yarışmaya 724 şiir katıldı. Ancak hiçbir şiir yeterli görülmedi. Mehmet Akif ise ödül verileceği için bu yarışmaya katılmamıştı. Dönemin Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi (Tanrıöver) Bey şiiri, ünlü şairimiz Mehmet Akif’in yazmasını istiyordu. Hamdullah Suphi Bey, gönderdiği bir mektupla ödül konusundaki endişelerinin giderileceğini belirterek Mehmet Akif’ten bir millî marş yazmasını istedi. Bunun üzerine Mehmet Akif, kısa sürede bugün gururla okuduğumuz İstiklâl Marşı’mızı yazarak Türk ordusuna armağan etti.

 Türk’ün bağımsız yaşama azminin ifadesi olan İstiklâl Marşı’mız yine Hamdullah Suphi Bey tarafından mecliste okunarak ayakta alkışlandı. TBMM 12 Mart 1921’de II. İnönü Zaferi’nin kazanılmasından önce bu şiiri millî marş olarak kabul etti. İstiklâl Marşı daha sonra Osman Zeki Üngör tarafından bestelendi.



ç. Afganistan ve Sovyet Rusya ile Antlaşma

 TBMM Hükûmeti’nin doğuda Ermenilere, batıda Yunanlılara karşı I. İnönü Savaşı’nı kazanması, uluslararası alandaki saygınlığını artırdı.

 Millî Mücadele sırasında Afganistan ile iyi ilişkiler kurulmuştu. TBMM ve Afganistan yönetimi iki kardeş milletin öteden beri aralarında var olan manevi birliği resmî bir antlaşma ile pekiştirmeye karar verdiler. Bunun sonucunda Afganistan ile dostluk ve iş birliği antlaşması imzalandı.

 Sovyet Rusya ise I. İnönü Zaferi’nin kazanılmasından sonra TBMM Hükûmeti ile antlaşma gereği duydu ve iki devlet arasında Moskova Antlaşması imzalandı.

 Moskova Antlaşması’nın imzalanmasıyla Sovyet Rusya Misakımillî’yi kabul etti. Bu antlaşma ile doğu sınırımız çizilerek güvenliği sağlandı. Buradaki birliklerimizin bir kısmı da batıya kaydırıldı.

3.II. İnönü Savaşı (23 Mart - 1 Nisan 1921)


 Türk ordusu daha da güçlendirilmiş Yunan ordusunun ilerleyişini yine İnönü’de durdurdu. Zaman zaman süngü hücumları ile süren şiddetli çarpışmalar 31 Marta kadar devam etti. Ankara’dan Büyük Millet Meclisi muhafız alayı bile cepheye gönderildi. Yunanlılar İnönü’de ikinci defa yenildiler ve Afyon - Bozüyük çizgisine kadar çekildiler.


 II. İnönü Zaferi sonucunda; İtalyanlar işgal ettikleri Antalya, Konya ve Muğla bölgesini boşalt- maya başladılar. Fransızlar ise Zonguldak’tan çekilerek TBMM ile anlaşma ortamı aradılar. Ancak Yunanlıların Eskişehir ve Kütahya saldırıları onların yeniden ümitlenmesine yol açtı ve anlaşma için beklemeye başladılar.
İstanbul’da İtilaf Devletlerine rağmen Millî Mücadele’yi destekleyen büyük mitingler yapıldı.

4.Eskişehir - Kütahya Savaşları (10 - 24 Temmuz 1921)

 II. İnönü Savaşı’nda aldıkları yenilgiden sonra Yunanlılar, Türk ordusunu kesin yenilgiye uğratabilmek ve Anadolu’daki emellerini gerçekleştirmek için çok daha üstün savaş gücünün gerektiğini anlamışlardı.
Bunun için tüm maddi ve manevi kaynaklarını ordunun emrine verdiler. Bu amaçla Yunanistan’da seferberlik ilan edildi. Eli silah tutan herkes askere alındı. İngiliz Hükûmeti de Yunanlılara gereken her türlü mühimmat ve para yardımı yaptı. Bu arada Batı Anadolu’daki Yunan ordusu da boş durmuyordu. Vatansever Türklerin Batı Cephesi’nde kullanılmak üzere İstanbul’dan gizlice kaçırdıkları cephanelerin İnebolu - Kastamonu - Ilgaz - Çankırı güzergâhı üzerinden Türk ordusuna ulaşmasını engellemeye çalışıyorlardı.


 Hazırlıklarını tamamlayan Yunan Kralı Constantine (Konstantin), 13 Haziranda İzmir’e geldi. Başlatacağı yeni saldırının başarılı olacağından emin bir şekilde Yunan birliklerini denetlemek ve savaş emri vermek üzere cepheye hareket etti.

 10 Temmuzda başlayan Yunan saldırısının amacı iki ayrı cepheden taarruzla, Türk ordusunu iki ateş arasına alarak yok etmekti. II. İnönü Savaşı’nın üzerinden çok kısa bir zaman geçmişti ve Türk ordusu henüz yeterli silah ve cephaneye sahip değildi. Yunanlılar teçhizatı yetersiz birliklerimizin savunduğu ön hattı aşarak hızla ilerlediler. Yapılan Eskişehir - Kütahya Savaşları birliklerimizin yenilgisiyle sonuç-landı. Türk kuvvetleri karşılaştığı zor durumdan kurtulmak için Eskişehir’e kadar çekildi (13 Temmuz).

 18 Temmuz 1921’de Karacahisar’daki Batı Cephesi karargâhına gelen Mustafa Kemal, ordunun düzenlenip kuvvetlendirilmesi için Sakarya’nın doğusuna çekilmesini istedi. İlerlemeye devam eden Yunan ordusu Afyon, Bilecik, Kütahya ve Eskişehir’i ele geçirdi.


a. Maarif Kongresi’nin Toplanması

 “Ya İstiklal ya ölüm!” parolasıyla Millî Mücadele’yi başlatan Mustafa Kemal’in vatanın düşman işgalinden kurtarılması konusunda bir tereddüdü bulunmuyordu. Kurtuluştan sonraki mücadelenin daha çetin olacağını düşünen Mustafa Kemal, bir yandan düşman orduları ile savaşırken diğer yandan da sosyal ve kültürel kalkınmanın hazırlıklarını yapıyordu. Kalkınmanın akıl ve bilim önderliğinde gerçekleştirileceğine inanan Mustafa Kemal, millî eğitime büyük önem vermiştir. Daha Yunanlılarla Kütahya - Eskişehir Savaşları sürerken 15 Temmuz 1921’de Ankara’da Maarif Kongresi’nin toplanması bunun göstergesidir.

b.Türk Ordusunun Sakarya’nın Doğusuna Çekilmesi ve Mustafa Kemal’e Başkomutanlık Yetkisinin Verilmesi


 Yunan ordusunun Polatlı’ya kadar gelmesi halkın ve ordunun moralini bozduğu gibi TBMM’de de kaygılara yol açtı. Bazı milletvekilleri TBMM’nin Kayseri’ye taşınmasını istedilerse de bu fikir kabul edilmedi.

 Mecliste yapılan sert tartışmalar sonucunda son çare olarak Mustafa Kemal’in ordunun başına geçmesi istendi. Mustafa Kemal, bu konuda Nutuk’ta şu açıklamaları yapmıştır:  “Bana Başkomutanlık  verilmesiyle ilgili  5 Ağustos 1921’de bir yasa çıkarıldı. Bu yasanın ikinci maddesine göre bana verilmiş yetki şuydu: Başkomutan, ordunun maddi ve manevi gücünü büyük ölçüde artırmak ve yönetimini bir kat daha sağlamlaş- tırmak için Türkiye Büyük Millet Meclisinin bununla ilgili yetkisini Meclis adına süreli olarak kullanabilir. Bu maddeye göre benim vereceğim buyruklar yasa olacaktı.” 

c.Tekâlifimilliye Emirleri (7 - 8 Ağustos 1921)

 Tekâlif-i Milliye Emirleri, Kurtuluş Savaşı'nın dönüm noktalarından olan Sakarya Meydan Muharebesi öncesi ordunun ihtiyacını karşılamak ve Sakarya Savaşı'na hazırlanmak için Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'nın kanunla kendisine verilen yasama yetkisini kullanarak yayınladığı "Ulusal Yükümlülük" emirleridir.

 Herkesi Millî Mücadele’ye yardıma çağıran bu emirleri yerine getirmek için her ilçede bir Tekâlifimilliye komisyonu kuruldu. Ayrıca Tekalifimilliye Emirleri’nin uygulanabilmesi ve cephe gerisinin güvenliğinin sağlanabilmesi için de İstiklal Mahkemeleri görevlendirildi.

 Tekâlifimilliye Emirlerinin zamanında ve eksiksiz olarak uygulanması, Sakarya’nın doğusuna çekilmiş olan Türk ordusunun ihtiyaçlarını gidermekte büyük faydalar sağladı. Türk milletini büyük fedakârlıklara sevk eden sadece emirler ve kanunlar değildi. Vatanı uğruna her türlü fedakârlığı göze alan Türk halkı Başkomutanın istediklerinden de fazlasını seve seve verdi. Tekalifimilliye emirlerinin uygalanışı Türk halkının Millî Mücadele’de verdiği önemli bir dayanışma örneğidir. Bu dayanışma ile Türk milletinin birlik ve beraberliği sağlanmış, vatanın ve milletin bağımsızlığı elde edilmiştir.


5. Sakarya Meydan Savaşı (23 Ağustos - 13 Eylül 1921)

 Kütahya - Eskişehir Savaşlarından sonra Türk kuvvetlerinin daha fazla kayıp vermemek için geri çekilmesi üzerine Yunan ordusu hızla ilerlemiş ve Sakarya Nehri’nin batısında beklemeye başlamıştı.



 Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, 12 Ağustosta Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ile Polatlı’da karargâha gelerek savunma hatlarını incelemiş ve gerekli önlemleri almıştı.

 Kral Constantine’in Kütahya’da Yunan askerlerine Ankara’yı hedef gösteren emri ile saldırıya geçen Yunan ordusu 14 Ağustosta Sivrihisar’ı ele geçirdi. Yunan kuvvetleri 23 Ağustosta Sakarya’nın doğusuna geçtiler. Asıl savaş o gün başladı. 100 km genişliğindeki cephede çok sıkıntılı anlar yaşandı. Özellikle Polatlı, Haymana ve Çaldağı taraflarında Yunan ordusu çoğu zaman savunma hatlarımızı aştı. İsmet Paşa yine Batı Cephesi komutanı olarak ordunun idaresinden sorumluydu. Kazım (Özalp), Şükrü Naili (Gökberk), Kemalettin Sami, Fahrettin (Altay), İzzettin (Çalışlar) ve Derviş Paşalar büyük kahramanlıklar  gösterdiler.

 Başkomutan Mustafa Kemal, dünya askerlik tarihine giren “Topyekûn Savaş” taktiği ile Türk ordusuna moral kazandıran şu sözleri bu sırada söyledi: “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk edilemez. Onun için, küçük büyük her birlik bulunduğu mevziden atılabilir. Fakat küçük büyük her birlik ilk durabildiği noktada, tekrar düşmana karşı cephe teşkil edip muharebeye devam eder. Yanındakinin çekildiğini gören birlikler, ona tabi olamaz. Bulunduğu mevzide sonuna kadar dayanmaya mecburdur.” 


 Mustafa Kemal’in emrine uygun olarak savunma hatları kırıldıkça Yunanlıların karşısına yeni hatlar oluşturuldu. Sol kanattaki Türk kuvvetleri Ankara’nın 50 km güneyine kadar çekildiler. Batıya doğru kurulmuş olan Türk cephesi yön değiştirerek güneye döndü. Türk ordusu Mustafa Kemal’in uyguladığı bu taktikle üstün düşman kuvvetlerini yıprattı. 5 Eylülde Yunanlılar iyice zayıfladı ve 10 Eylülde Türk  kuvvetlerinin karşı taarruzu başladı.



Kars Antlaşması (13 Ekim 1921)

 Sakarya Zaferi’nden sonra Moskova Antlaşması’nın sınırlarımızla ilgili maddelerini yeniden düzenlemek ihtiyacı oluştu. Sovyet Rusya denetimindeki Kafkas Cumhuriyetleri (Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan) ile TBMM Hükûmeti arasında imzalanan bu antlaşmayla Ardahan Türkiye’de Batum Gürcistan’da kalmak şartıyla doğu sınırımız bugünkü hâliyle kesinleşmiştir.

Ankara Antlaşması (20 Ekim 1921)

 Türk ordusunun Sakarya Meydan Savaşı’nı kazanması Fransa’nın Anadolu’daki ümitlerini sona erdirdi ve TBMM Hükûmeti’nden barış istemesini zorunlu kıldı. Yapılan görüşmeler sonucunda aşağıdaki maddeleri içeren antlaşma imzalandı.
•Fransızlar Güneydoğu Anadolu’da işgal ettikleri yerlerden çekilecekler ancak özel bir yönetim kurulması şartıyla İskenderun - Hatay Fransa mandasındaki Suriye’de kalacaktır.
•İki taraf savaş durumuna son verecek ve savaş esirlerini serbest bırakacaktır.
•Antlaşmanın imzalanmasını izleyen iki ay içinde tespit edilen sınırın güneyine Fransız kuvvetleri, kuzeyine Türk kuvvetleri çekilecektir.
•Süleyman Şah’ın mezarının bulunduğu Caber Kalesi, Türk bayrağı altında, Türk mülkü olarak kalacaktır.

6. Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Savaşı (26 Ağustos - 9 Eylül 1922)

 Türk ordusu Sakarya’da zafer kazanmasına rağmen henüz Yunan ordusunu savaşa zorlayarak yok edecek durumda değildi. Başkomutan Mustafa Kemal’e göre ordunun taarruz gücüne ulaşabilmesi için uzun bir hazırlık dönemine ihtiyaç vardı. Sakarya Zafer’ini izleyen günlerde büyük taarruz için hazırlıklara başlandı.

 Yurdun her tarafında uygulanan Tekâlifimilliye Emirleri ile ordunun ihtiyaçlarının giderilmesi çalışmalarına  devam  edildi.   Öncelikle ordunun asker sayısı artırıldı. Büyük bir gizlilik içinde yapılan hazırlık aşamasında İstanbul’daki silah depolarından Anadolu’ya silah ve cephane kaçırıldı. Fransız ve İtalyanların çekilirken bıraktığı silah ve mühimmatlar ile Rusya’dan alınan silahlarla ordu güçlendirildi.

 Taarruz hazırlıklarının uzun sürmesi TBMM’de Mustafa Kemal’e karşı muhalefet edenlerin sayısının artmasına neden oldu. Bunun sonucunda 5 Ağustos 1921’den itibaren üç aylık sürelerle uzatılan Başkomutanlık yetkisi dördüncü kez uzatılmak istenince mecliste yeterli oyu alamadı. Bu durum, Mustafa Kemal tarafından Nutuk’ta şu duygularla anlatılmıştır:

 “Bu dakikada ordu komutansızdır. Eğer ben, orduya komuta etmeyi sürdürüyorsam yasaya aykırı olarak komuta ediyorum. Mecliste beliren oylara göre hemen komutadan el çekmek isterdim. Başkomutanlığımın sona erdiğini hükûmete bildirirdim. Ama önlenemeyecek bir kötülüğe yol açmamak zorunluluğu karşısında kaldım. Düşman karşısında bulunan ordumuz başsız bırakılamazdı. Bunun için bırakamadım, bırakamam ve bırakmayacağım.” 6 Mayıs 1922’de Mustafa Kemal’in mecliste yaptığı konuşma üzerine yapılan oylama sonucunda Mustafa Kemal’e verilen Başkomutanlık görevinin süresiz olarak uzatılması kabul edildi.



 Başlatılacak taarruzdan önce bir kez daha sorunun barışçı yollardan çözülmesi için Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal (Tengirşenk) Bey Avrupa’ya gönderildi. Ancak sonuç alınamadı.

 26 Ağustos sabahı Mustafa Kemal, İsmet ve Fevzi Paşalar taarruz harekâtını sevk ve idare etmek için Kocatepe’de bulunuyorlardı. Savaş 05.30’da Türk topçusunun ateşi ile başladı. 27 Ağustostan itibarenTürk kuvvetleri üstünlüğü ele geçirerek Yunan   ordusuna büyük kayıplar verdirdi. 30 Ağustos sabahı Dumlupınar’da sıkıştırılan Yunan ordusu ile büyük bir meydan savaşı yapıldı. Mustafa Kemal’in bizzat kendisinin yönettiği bu savaşa “Başkomutanlık Meydan Savaşı” denmiştir. Aynı zamanda geçtiği yer dolayısıyla “Dumlupınar Meydan Savaşı” olarak da adlandırılır. Bu savaş sonunda bozguna uğrayan Yunan kuvvetleri İzmir, Yalova ve Bandırma yönüne doğru kaçmaya başladı.

 Yunan ordusu Başkomutanı General Trikopis ve birçok subay esir alındı. Kaçan Yunan ordusunun yeni bir savunma hattı oluşturmasını engellemek amacıyla Mustafa Kemal “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” emrini verdi. Bu emirle başlayan takip 9 Eylülde Türk ordusunun İzmir’e girmesiyle sonuçlandı.

 18 Eylülde işgalciler Batı Anadolu’dan tamamen çıkarıldılar. Bu büyük zaferin kazanılmasında 1. Ordu Komutanı Nurettin Paşa, 2. Ordu Komutanı Yakup Şevki (Subaşı) ve Kolordu komutanları Kazım (İnanç) Paşa ile Fahrettin Paşa’nın üstün hizmetleri oldu. Böylelikle Kurtuluş Savaşı’nın askerî safhası tamamlanmış oldu. Bundan sonra diplomatik mücadele dönemi başladı.

7. Mudanya Ateşkes Görüşmeleri ve Anlaşmanın İmzalanması (3 - 11 Ekim1922)

 26 Ağustosta başlayan Büyük Taarruz’la Batı Anadolu’nun Yunan işgalinden kurtulmasından sonra sıra Boğazlar ve Doğu Trakya’nın kurtarılmasına gelmişti. Mustafa Kemal’in deyimiyle: “Biz Rumeli’de millî sınırlarımıza dek Doğu Trakya’yı baştanbaşa almadıkça savaştan vazgeçemezdik.” 1 Bu bölgeler İngilizlerin işgalindeydi ve İngilizler buraları boşaltmak istemiyordu. Türk ordusunun yönünü kuzeye çevirerek Çanakkale’ye yönelmesi üzerine İngilizlerle savaş durumu oluştu. Fransa ve İtalya’nın İngiltere Hükümeti’ne uyguladığı baskılar ve Rusya’nın savaş devam ederse Türklerin yanında yer alacağını ilan etmesi üzerine İtilaf Devletleri TBMM Hükümeti’ne ateşkes teklifinde bulundular. Bir hafta süren tartışmalı görüşmelerden sonra 11 Ekimde Mudanya Ateşkes Anlaşması imzalandı.
Mudanya Ateşkes Anlaşması’nın imzalanmasında sonra Refet Bele Doğu Trakya’yı teslim almakla görevlendirildi. TBMM Hükûmeti temsilcisi olarak “Trakya Yüksek Komiseri” sıfatıyla coşkun gösteriler arasında İstanbul’a girdi (19 Ekim 1922).

 Mudanya Ateşkes Anlaşması askerî başarıların ardından kazanılmış siyasi bir zaferdir. Bu anlaşma ile İstanbul ve Boğazların yönetiminin TBMM’ye bırakılması Osmanlı Devleti’nin sona erdiğinin ve bunun da İtilaf Devletleri tarafından kabul edildiğinin göstergesidir.





1 yorum:

  1. Saygı değer hocam çok güzel bir sayfa hazırlamışsınız tebrik ederim. saygılarımı sunarım. :)

    YanıtlaSil